hürriyet

10 Ekim 2011 Pazartesi

SABAHATTİN ALİ


Çocuklar Gibi

Bende hiç tükenmez bir hayat vardı
Kırlara yayılan ilkbahar gibi
Kalbim hiç durmadan hızla çarpardı
Göğsümün içinde ateş var gibi

Bazı nur içinde, bazı sisteyim
Bazı beni seven bir göğüsteyim
Kah el üstündeydim, kah hapisteydim
Her yere sokulan bir rüzgar gibi

Aşkım iki günlük iptilalardı
Hayatım tükenmez maceralardı
İçimde binlerce istekler vardı
Bir şair, yahut bir hükümdar gibi

Hissedince sana vurulduğumu
Anladım ne kadar yorulduğumu
Sakinleştiğimi, durulduğumu
Denize dökülen bir pınar gibi

Şimdi şiir bence senin yüzündür
Şimdi benim tahtım senin dizindir
Sevgilim, saadet ikimizindir
Göklerden gelen bir yadigar gibi

Sözün şiirlerin mükemmelidir
Senden başkasını seven delidir
Yüzün çiçeklerin en güzelidir
Gözlerin bilinmez bir diyar gibi

Başını göğsüme sakla sevgilim
Güzel saçlarında dolaşsın elim
Bir gün ağlayalım, bir gün gülelim
Sevişen yaramaz çocuklar gibi
 
Sabahattin Ali

CEYHUN YILMAZ




Ben Seninle Ağlamak İstiyorum
 
Ben seninle ağlamak istiyorum
Öyle arkandan yana yakıla değil
Hüzünle, kahırla değil
Ben seninle ağlamak istiyorum
Öyle sensizliğe yanıp sabahlara kadar değil
Ben seninle ağlamak istiyorum
Omzunda ki değmeli yanaklarımdan
Birkaç tuzlu damla omuzlarına
Tadını hiç bilmediğim dudaklarını öperken
Ağlamak istiyorum ki hiç bilmediğim tadı
Değsin gözyaşlarımın, dudaklarına
Ve bir an gözlerini aç ki ben kaybolayım
Doğada olmayan mavilikteki gözlerinde
Ben seninle ağlamak istiyorum
Öyle bir ağla ki benle okyanusunda kaybolayım
Öyle sensizliğe, hayata değil
Benimle olduğun için
Bir gece sabaha kadar
Seninle ağlamak istiyorum
Öyle yanında falan değil
Gözlerinin okyanusuna bakarak
İçinde son kulacımı atana kadar
Ben seninle ağlamak istiyorum
Ama sen ayçiçeği gibisin
Gündüz güneş açınca oh..
Hep yanımdasın gündüzleri
Ama boynum bükülür her gece
Söz verdiğin saatte gidersin çünkü. 

Ceyhun Yılmaz

ÖMER HAYYAM





BİR KALB Kİ

Bir kalb ki onun sevmesi, aldanması yok.
Tutkunluğu yok, bir güzele yanması yok.
Bin kez yazık olsun sevisiz bir yüreğe,
Aşksız geçecek günlerin faydası yok


ÖMER HAYYAM




Her sabah yeni bir gün doğarken,
Bir gün de eksilir ömürden;
Her şafak bir hırsız gibidir
Elinde bir fenerle gelen.

ÖMER HAYYAM



İçin temiz olmadıktan sonra
Hacı hoca olmuşsun, kaç para!
Hırka, tespih, post, seccade güzel;
Ama Tanrı kanar mı bunlara?

ÖMER HAYYAM

7 Ekim 2011 Cuma

CAN DÜNDAR



Bazen öyle bir ilişkiye tutulursunuz ki, ne
sevebilir, ne terk edebilirsiniz. Kör kütük
bağlanmışsınızdır aslında... En güzel yıllarınızın, acı tatlı
hatıralarınızın ortağıdır; iç çekişmelerinizin
müsebbibi,yazılarınızın ilhamı, sohbetlerinizin konusudur. Göz
yaşlarınızda,bilinçaltınızda,
kahkahanızdadır. Korkunca saklandığınız bir sığınak,coşunca öptüğünüz
bir bayrak...
Sevdanız riyasız, çıkarsız, karşılıksızdır. Sınırsız ve nihayetsiz;
"Ölmek var, dönmek yok"tur.
Lakin gün gelir anlarsınız; içten içe bir şeylerin kanadığını...
Tutkulu sevdaların gizli hançerleri başlar parıldamaya... Şurasından,
burasından eleştirmeye
koyulursunuz:
"Şöyle görünse, öyle demese, değişse biraz yada eskisi gibi olsa..."
Başkalarını örnek göstermeye, "Bak onlar nasıl yaşıyor" demeye
başlarsınız. Hem birlikte yaşayıp, hem
özgür olmanın yollarını ararsınız. Aşkınızın gözü kör değildir artık,
yanlışını görür düzeltmek istersiniz.
"Eskiden böyle miydi ya.." diye başlayan sohbetlerde açılır eleştirinin
kapısı; açıldıkça, bastırılmış itirazlar
yükselir
bilinçaltından... Böyle süremeyeceğini bilirsiniz. Değişsin istersiniz.
O, sevgisizliğinize yorar bunu... İhanete sayar. Tutkulu ilişkilerde
ihanetin bedeli ölümdür. "Ya sev böyle
ya da terket" diye gürler...
Bir zamanlar bir gülücüğüyle alacakaranlığı ısıtan o rüya, bir kabusa
dönüşür birden... Kapatır gönlünün
kapılarını, yasaklar kendini size...Hoyrattır, bakmaz yüzünüze... Zehir
akar dilinden, konuşturmaz, suçlar,
yargılar mahkum eder. Mühürler dudaklarınızı, yırtar atar
yazdıklarınızı, siler sizi defterden...
"İyiliğin içindi hepsi, seni sevdiğim için..." dersiniz,
dinletemezsiniz.
Ayrılırsanız yaşamayacağınızı bilirsiniz, lakin böyle de sevemezsiniz.
İhanetten kırılmıştır kaleminiz; severek, terk edersiniz...
"Madem öyle..."nin çağı başlar ondan sonra... Madem ki siz böylesine
tutkunken, o hep başkalarını
seçmiştir, madem ki kıymetinizi bilmemiştir, o halde "günah sizden
gitmiştir". Lanet ederek bu karşılıksız
aşka, çekip gitmeleri denersiniz.
Aşkın göçmenlik çağı başlar böylece... Daha özgür olacağınız limanlara
demirlerseniz bir süre... Ne var ki
unutamaz, uzaktan uzağa izlersiniz olup biteni... Etrafı bir sürü
uğursuzla dolmuş, kurda kuşa yem
olmuştur. Delikanlılar, eli kanlılar, uğruna ölenler, sırtına binenler
sarmıştır çevresini... Gurur duyar onlarla,
koynunda besler, gözünü oysunlar diye...
Uğruna kan dökenleri sever, yoluna gül dökenlerden fazla... "Bana ne...
kendi seçimi" diye omuz
silkmeye çabalarsınız bir süre... Ama sonra... ansızın kulağımıza
çalınan bir şarkı ya da kapı aralığından
süzülüp gelen bir koku, hatırlatır onu yeniden... Yaban ellerde, başka
kollarda ondan bahseder ağlarsınız.
Kokusunu özlersiniz; türküsünü söylemeyi, şarkısını dinlemeyi, yemeğini
yemeyi, elinden bir kadeh rakı
içmeyi... Karşı nehrin kenarından hasret şiirleri haykırırsınız, sular
kulağına fısıldasın diye...
Dönüp "Seni hala seviyorum" diye bağırmak geçer içinizden...
Dönemezsiniz.
Göremedikçe bağlanır, uzaklaştıkça yakınlaşırsınız.
Anlarsınız ki bir çaresiz aşktır bu, ne onunla olur, ne onsuz... Hem
kollarında ölmek, kucağına gömülmek arzusu, hem "Ne olacak sonunda"
kuşkusu...
Böyle sevemezsiniz, terk de edemezsiniz. Sürünür gidersiniz...

Can Dündar









Aç Gözlerini 

En sevdiğin elbiseni giydim
Bu gece kokunu sürdüm
Solgun yüzünü okşadım
Sessizce saçlarından öptüm
Yazdığın mektupları okudum
Kana kana su içer gibi
Plaklarını çaldım ah!
En çok o şarkıda özledim seni.

Issızlık kapıyı çaldı, açmaya korktum
gece yarısı
Şehir uykuya daldı, baktım dışarıya
katran karası
Rüzgar telaşla kokunu getirdi bana
aldım koynuma
Buseni hafızamdan koparıp
iliştirdim dudaklarıma
Üşüdüm karanlıkta
Tenine dokundum hissetsin diye
Aç gözlerini

Erguvanlarına su verdim
İçerken benimle konuştular
Yastığını okşadım, kokladım
Anılar uçuştular
Soluğun saçlarımı yaladı sanki yine
bir meltem gibi
Teninin kokusu karıştı kokuma
Yakıştılar

Boğuldum karanlıkta
Yanı başımdasın benden çok
uzaklarda
Ellerimi tut dokun bana
Aç gözlerini.

Attım kendimi caddelere
Yeşil ceketin sardı beni
Yürüdüm üstüne karanlığın korkusuz
Tuttum ellerini.

Can Dündar 
















6 Ekim 2011 Perşembe

AHMET SELÇUK İLKAN



AYRILACAĞIM

Gezdiğim her yerde hatıran dolu
Bilmem ki ben nasıl unutacağım
Ne yazık bu aşkın yok başka yolu
Yarın bu şehirden ayrılacağım

O mahzun yüzüne son defa bakıp
Bütün anıları sana bırakıp
Bu dertli, bu garip başımı alıp
Yarın bu şehirden ayrılacağım

Aldırma görürsen yaşlar gözümde
Şarkımız olacak yine dilimde
Mektubun cebimde, resmin elimde
Yarın bu şehirden ayrılacağım

Bir kilit vurarak aşka, sevgiye
Bir çizgi çekerek senli maziye
Dönmemek üzere artık geriye
Yarın bu şehirden ayrılacağım

AHMET SELÇUK İLKAN





AĞLADIM

Dün gece uzun uzun
Seni andım ağladım.
Sonu yok yolumuzun
Ona yandım ağladım.

Kim bilir acımızı
Bu yasak aşkımızı
O eski şarkımızı
Çaldım-çaldım ağladım! ..

Dolaştım sokaklarda
Ağaran şafaklarda
Seni senden uzakta
Sardım sardım ağladım

İmrendim sevenlere
Sarılıp gidenlere
Elele gezenlere
Baktım baktım ağladım

Benimsin bende değil
Ellerim sende değil
Yanmamak elde değil
Yandım yandım ağladım.

Tuza bastım yaramı
Aşkla açtım aramı
Sensiz son sigaramı
Yaktım yaktım ağladım.


AHMET SELÇUK İLKAN




AĞIR YARALI

Beni ta kalbimden vurdu gidişin,
Bütün umutlarım ağır yaralı.
Aklımdan çıkmıyor veda edişin,
Büyün duygularım ağır yaralı.

Aşkımız verirken en son nefesi,
Yıkıldı gönlümün sevda kalesi,
Sırtımda sanki bir bıçak darbesi,
Bütün anılarım ağır yaralı.

Dünyayı başıma yıkmışcasına,
Bağrıma kurşunlar sıkmışcasına,
Sanki bir savaştan çıkmışcasına,
Bütün anılarım ağır yaralı...



AHMET SELÇUK İLKAN





ATAOL BEHRAMOĞLU








AŞK İKİ KİŞİLİKTİR

Değişir rüzgarın yönü
Solar ansızın yapraklar;
Şaşırır yolunu denizde gemi
Boşuna bir liman arar;
Gülüşü bir yabancının
Çalmıştır senden sevdiğini;
İçinde biriken zehir
Sadece kendini öldürecektir;
Ölümdür yaşanan tek başına
Aşk iki kişiliktir.

Bir anı bile kalmamıştır
Geceler boyu sevişmelerden;
Binlerce yıl uzaklardadır
Binlerce kez dokunduğun ten;
Yazabileceğin şiirler
Çoktan yazılıp bitmiştir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.

Avutamaz olur artık
Seni bildiğin şarkılar;
Boşanır keder zincirlerinden
Sular tersin tersin akar;
Bir hançer gibi çeksen de sevgini
Onu ancak öldürmeye yarar:
Uçarı kuşu sevdanın
Alıp başını gitmiştir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.

Yitik bir ezgisin sadece,
Tüketilmiş ve düşmüş, gözden.
Düşlerinde bir çocuk hıçkırır
Gece camlara sürtünürken;
Çünkü hiç bir kelebek
Tek başına yaşayamaz sevdasını,
Severken hiçbir böcek
Hiç bir kuş yalnız değildir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.

Ataol Behramoğlu